31 Mayıs 2016 Salı

HORLAMANI ÖZLEDİM KOCACIĞIM

HORLAMANI ÖZLEDİM KOCACIĞIM
(YAŞANMIŞ GERÇEK OLAY)



Yıllardır eczaneme gelen yetmişli yaşlarının sonlarında bir karı-koca  vardı bundan kısa zaman öncesine kadar. İkisi de çok naif, ikisi de çok nazik insanlar.

Eczaneye girince keyif dolardık. Selam verişleriyle, saygılarıyla, gülüşleriyle gül açtırırlardı gönlümüzde. Öyle iyi insanlardı ki, hani hasta olmasalar da ara sıra gelip selam verseler diye beklerdik onları.

İçeriye girdiklerinde başkalarını rahatsız etme korkusuyla verdikleri selamları vardı, ve sonrasında teyzenin uzakta duran sandalyeye adeta ilişip eşinin nazikçe ilaç bankosuna yanaşmasını yaşardık… 

Beyefendi kişi ilaç bankosuna yanaşıp nazikçe “biten ilaçlarımızın listesini verirseniz gidip yazdıralım” derdi. Teyze ise bir kez daha mahçup tavırla başını öne eğip beklerdi. Onların bu ekstra nazik durumunun altından kalkmaları için işi gücü bırakıp hemen onlarla ilgilenirdik, diğer hastalardan izin alarak.

İlaçlarını yazdırıp gelirler ve mahçup gözlerle yine sıraya girerlerdi. Biz onları bu yoğunluk içinde fark edene kadar da birbirlerine sevgi dolu gözlerle bakarlardı. Biz onları fark eder etmez reçetelerini alır, onları oturtur, ilaçlarını hazırlar ve bir an önce bekletmeden göndermek isterdik. Yorulmasınlar, sıkılmasınlar diye.

Bu olay her üç ayda bir tekrarlardı.

Bir üç aylık süreç geçti ama bu sevimli nazik çift gelmediler. Üstünden bir ay daha geçti. Sonra bir ay daha... Derken bir gün teyzemiz yalnız başına eczaneye girdi. Eski mahçupluğundan hiçbir şey kaybetmemiş ama bu sefer gözleri yaşlı.

“Hoş geldin teyze, gel otur, hayırdır” demeye kalmadı ki göz yaşları sele döndü teyzenin.

Biz ne yapacağımızı bilemez halde teselliye çabalıyorken teyze yüreklerimizi dağlamaya devam etti…

“Ben 50 yıldır eczanelere kocamla geliyordum. 5 yıldır da size geliyorduk. En son ilaç aldığımız günden 4 gün sonra erim-kocam-dağım… öldü... Benim de 2 aydır tansiyon ilacım yok. Ben nasıl ilaç alınır bilmiyorum. Bana tansiyon ilacı verecek misiniz? Ama kocam öldü” dedi….

“Tansiyon ilacımı verir misiniz”  ama “kocam öldü” dedi… O anda ağlamayanın kalbi kurusun… 

Darmadağın olduk. Herkes bir köşeye kaçtı gözü yaşlı. Biraz sessizlik oldu. Ben eczacı olarak topladım ve dedim ki:

“Teyzeciğim merak etme. Bundan önce kocan sağ iken ilaçlarını nasıl alıyorsan şimdi de ilaçlarını öyle kolay alacaksın.”

Teyzenin ağlaması içine içine devam ediyordu ama biraz olsun  ferahlamış gibi görünüyordu. Tüm resmi detaylar halledilip ilaçları teslim edildi. Teyze bir miktar gülümsedi. Teşekkür etti ama sonra daha bir hıçkırarak ağlamaya başladı.

Korktuk! Eşinin ilaç alırken yaptığı bir şeyi atladık mı ya da onu istemeden kırdık mı diye çekindik. Onun ağlayışını görmek en son istediğimiz şeydi o an. Hemen atıldık. “Ne oldu teyze, bir şeyi mi yanlış yaptık, affet bizi” diye.

Teyze kafayı kaldırdı, mahçup bakışlarına devam etti… 
“Çok sağ olun evladım, Allah sizden razı olsun. Ben çok korkmuştum kocam yokken ilaç vermezler bana diye ama siz her şeyi hallettiniz. Artık gönlüm rahat.  Allah sizi evlatlarınıza bağışlasın, Allah ne muradınız varsa versin.”

Biz biraz rahatladık ama teyze ağlayarak devam etti:

“Kocamı  bilirsiniz ya Mehmet amcanız yavrum. Ben onu çooook özlüyorum…………………………………………………”

Biz de daha göz yaşı yeni durmuş, sesimiz zaten halen titriyor. Bir daha koyuverdi tüm eczane kendini. Amiyane tabirle bu sefer salya sümük…

“Teyze özlenmez mi” dedim ama gerisine sesim çıkmadı.


Teyze devam etti: “Uyuyamıyorum evlatlarım…”


Biraz daha toparlar gibi yaptım. Bu travmatik süreçte uyuyamamakta haklı olduğunu söyledim filan ama benim kendime dermanım yok bunları söylerken. Teyze bir gitse, göz yaşları sel olacak... İlaç filan önermedim. ‘Biraz zaman geçsin sonra bakarız’ dedim. Ama teyze sözümü kesti:


“Ben amcanızın ölümünden dolayı uyuyamıyor değilim evlatlar. Amcanız çok horlardı. Ben de ona hep kızardım horladığı için. Şimdi o gitti ya, meğerse ben onun horlama sesine o kadar alışmışım ki yıllardır, o horlama beni uyutuyormuş, o sesle uyumaya alışmışım, o ses bana güven veriyormuş da rahat uyuyormuşum. Artık horlayan biri yok diye uyuyamıyorum. Keşke horlasa, keşke o gürültüsüyle tekrar uyusam, kocamın horlamasını özledim evlatlar...”


Artık söylenecek söz yoktu. Gözyaşı sel olacaksa olacaktı. Eczanede herkes darma duman olmuştu. Başka bir söze de hacet kalmamıştı. Herkes arkasını dönüp ağlamaya başladı. Hatta olaya şahit olan birkaç hasta bile kas katı kesilip ağlıyordu eczanede.



Nurlar içinde yat Mehmet amca. Sen Nefise teyzenin ilaçları için hiç merakta kalma. O üç aydan üç aya ilaçlarını düzenli bir şekilde alıyor. Almazsa da biz tembihliyoruz onu. Uykuları biraz düzensiz bu aralar ama eskisine göre düzeliyor. Üstelik balkondaki biberleri de çiçek vermiş bu bahar. Sen rahat uyu Mehmet amca. Biz daha ölmedik…

28 Mayıs 2016 Cumartesi

SİZİ SEVMİYORUM ÇÜNKÜ

SİZİ SEVMİYORUM ÇÜNKÜ…



Ey arkadaşlarım! Sizi sevmiyorum artık!


Sizi sevmiyorum çünkü siz beni kahve içmeye götürüyorsunuz.
Sizi sevmiyorum çünkü birlikte yemek yiyoruz.

Sizi sevmiyorum çünkü keyifli sohbetler yapıyoruz.
Sizi sevmiyorum çünkü bara filan gidip güzelce eğleniyoruz.

Sizi sevmiyorum çünkü arabayla şehirde müzik dinleyerek geziyoruz.
Sizi sevmiyorum çünkü deniz kenarında oturup ufka bakıyoruz derin derin.

Sizi sevmiyorum çünkü birlikte şen kahkahalar atıyoruz.
Sizi sevmiyorum çünkü pazar günleri pikniğe filan gidiyoruz.

Sizi sevmiyorum çünkü hasta olduğumda bir ihtiyacım olup olmadığını soruyorsunuz.
Sizi sevmiyorum çünkü ara sıra oturup dertleşiyoruz.

Sizi sevmiyorum çünkü bir sürü güzel an yaşıyoruz.






Ey arkadaşlarım! Sizi sevmiyorum artık! Çünkü siz bana bunları yaptıkça dünyada hep sizin gibi güzel insanlar var sanıyorum. Sonra birisi hemen gelip ruhumu bıçaklıyor. Başka birisi gelip canımı acıtıyor. Ötekisi gelip beynimi üzüyor.

Ey arkadaşlarım! Sizi sevmiyorum artık! Çünkü siz benim ayakta duran yanlarımı zedeliyorsunuz.


Ben oynamıyorum artık. Topumu da alıp eve gidiyorum.


24 Mayıs 2016 Salı

UMURUN UMRUMDA DEĞİL

UMURUN UMRUMDA DEĞİL



Umur neresi ki orada değilim diyoruz? Umrumda değil diyoruz da umur neresi ki?

Umur kelimesinin anlamı, aldırış etme, önem verme, önemseme anlamına geliyor. Dolayısıyla umrumda değil diyorsanız aldırış etmemekteyim, önem vermemekteyim, önemsememekteyim diyorsunuz aslında.

Bu lafı birine söylüyorsunuz ya, bilin ki aslında umrunuzda. Hiç umursamadığı bir şey ya da birine umrumda değil der mi insan? Aslında tam da önemsediğin birine sitem ediyorsun. O kişiyi umurunun dışına çıkarıyorsun.

Aslında bir şey itiraf edeyim mi? Bu kelimeyi kullandıkça insanın dili dönmemeye başlıyor, kelime ağızda bir garip duruyor, insan kelimeye yabancılaşıyor. Umur, umrun, umrumuz, umrumda, umrumdalar, umursamak, umursamamak… Bak bir garipleşti. Ben de umrumdan kurtulmak için umur konusunu yazıyorum zaten.

O zaman finalimizi yapalım.

Umuruna söyle bir daha umruma gelmesin. Umurun umrumda değil. Esasen umurunun umrumda olmaması bile umrumda değil. Oh be! Umuruma yabancılaştım.

Şimdi git. İş işten geçmeden git. Çok geç olmadan vakit. Sonra umrunun vicdanı sızlayınca yine gel… Ben hep evdeyim.

16 Mayıs 2016 Pazartesi

TEŞEKKÜR EDİN

TEŞEKKÜR EDİN!



Türkçe: Teşekkür ederim            Azerice: Teşekkür edirem

İngilizce: Thank you                   Fransızca: Merci

Almanca: Danke                         İspanyolca: Gracias

Sırpça: Hvala                              Rusça: Spasiba

Romence: Multimesc                  İsveççe: Tack

İtalyanca: Gracie                        Slovakça: Dakujem

Brezilya'da: Obrigado                 Urduca: Shukriya

Letonca: Paldies                         Macarca: Köszönöm



Ey ahali teşekkür etmiyoruz. İnsanların gözünün içine bakarak teşekkür edin. Teşekkür eden yerleriniz rahatsızsa, şu yukarıdakilerden birini seçin ama lütfen teşekkür edin. Hiç bir şey diyemiyorsanız bari Korece   감사합니다  deyin.


Hepinize 감사합니다  ederim...



2 Mayıs 2016 Pazartesi

RÜYALARINIZI HATIRLAMANIN YOLLARI

RÜYALARINIZI HATIRLAMANIN YOLLARI



Rüyalarınızı hatırlamanın yolu öncelikle Lucid Rüya görmeyle başlar. Lucid Rüya, rüya gördüğünüz zaman rüyada olduğunuzun farkına varmanız durumudur. Yani rüyada olduğunuzu fark etmenizdir. Bu da bilinç altınızı sürekli bu duruma alıştırmakla mümkün olur.

Rüyalarınızı geri çağırmanın en önemli kurallarından birisi  kaliteli bir uyku çekmektir. Bize yıllarca rüyalarımızın üç beş saniye olduğu söylendi ama kaliteli bir uyku esnasında altmış dakikaya kadar rüya görebiliriz.

Rüyaları hatırlamak için kaydetmeniz gerekir. Bunun için baş ucunuza bir kağıt ve kalem koymalısınız. Lucid rüya görmeye başlayınca o anda kendinizi rüyadan uyandıracaksınız ve ne gördüğünüzü hemen yazacaksınız. O kadar uzun yazmanıza gerek yok. Ana başlıkları yazsanız yeter. Bir de özellikle konuşmaları not etmenizde fayda var çünkü sabah uyanınca en çok unutulan şey rüyadaki konuşmalardır.

Rüyanızı not etmek için uyandığınızda gözlerinizi açmayacaksınız ve hareket etmeyeceksiniz. Tüm detayları hatırlamak için rüyanızı düşüneceksiniz. Bir olayı hatırlayınca ondan önce ne olduğunu, onu hatırlayınca da ondan önce ne olduğunu düşünerek rüyanın başına kadar gideceksiniz. Böylece bütün rüyayı hatırlayabilirsiniz.



Eğer ben rüyalarımı hatırlamak istiyorum ama öyle kendi kendime uyanamam diyorsanız da yaklaşık her  90 dakikada bir saat alarmı kurun. Çünkü rüya uykuya dalıştan yaklaşık 90 dakika sonra başlar.
Bütün bunları yaparak gecede dört rüyayı hatırlamayı başarabilirsiniz.




Bana ne lazım?
Bu tavsiyeler rüyasını hatırlamaya çalışanlar içindi. Benim ihtiyacım olan ise rüyaları hatırlamamak! E ne yapayım ben o kadar kabusu hatırlayıp. Bana gündüz yaşanılan kabuslar yetiyor, geceler de gecelerde kalsın.



İMKANSIZ AŞK

İMKANSIZ AŞK



İmkansız aşk ne demektir ki?

Yani imkan verilirse aşık olabilirdik ama imkan verilmedi anlamına mı geliyor imkansız aşk?

İmkan kelimesinin sözlük anlamı “yararlanılan uygun şart veya durum ya da olanak” olarak geçiyor. Lafa bak, yararlanılan uygun şart veya durum… Yani  imkansız aşk da yararlanılamayan aşk anlamına geliyor demek ki... Kızdan ya da erkekten yeterli derecede yararlanamadığımız aşka  imkansız aşk diyoruz o zaman, öyle mi?



Aşktan yararlanmak mı? Ne demek bu şimdi?

Cinsel mi, içsel mi, dışsal mı, dahili mi yoksa harici mi? Ya da aşktan yararlana-ma-mak(!)  demek maddi mi manevi mi? İmkansız aşk birinin etinden, sütünden, yününden ve bilimum her şeyinden yararlanamamak anlamına geliyorsa ben imkanlı aşkları seviyorum. Yerin dibine batsın o imkan verilmeyen aşka...


İstekler çok, beklenti büyük. O zaman AŞK MANİFESTOSUNU açıklıyorum. Hem de Zeki Müren’den. İmkansızı seveceksen Zeki Müren kadar ve Zeki Müren kriterleri gibi seveceksin. İşte Zeki Müren'in istediği sevginin kriterleri.



BİR SEVGİ İSTİYORUM

Yılları durduracak, güneşi doğduracak
Dünyamı dolduracak bir sevgi istiyorum.
Deli gibi sevecek, ömür boyu sürecek
Gözlerimde tütecek bir sevgi istiyorum.


Halimi anlayacak, derdime katlanacak
Benimle ağlayacak bir sevgi istiyorum
Benim gibi sevecek, ömür boyu sürecek
Gözlerimde tütecek bir sevgi istiyorum                


(Beste: Necdet Tokatlıoğlu,Güfte: Hâlit Çelikoğlu)




Not: Böyle birini duyan, gören veya bulan varsa haber versin. Onu yeni kuracağımız ülkeye 'Aşkbakan' yapacağız.